Türk Ceza Kanunu’ nda tanığa tanınan bir takım hak ve yükümlülükler vardır. Bunlardan bazıları, kendisini çağıran makamın önüne gelmek, yemin etmek ve beyanda bulunmak şeklindedir. Yargılamanın adil bir sonuca ulaşması için tanığın doğruyu söyleme yükümlülüğü vardır. Yalan beyanlarla tanıklık yapmak bu yükümlülüklere aykırı olduğundan kanunda suç olarak tanımlanmıştır.
Yalan tanıklık suçu niteliği itibariyle özgü bir suç olduğundan sadece tanıklar tarafından işlenebilmektedir. Belirtilmelidir ki, yemin eda ettirilmeden dinlenen kimseler de bu suçun faili olamaz. Suçtan zarar gören veya mağdur davada müdahil olarak bulunmadıkça tanık sıfatıyla dinlenebilir, yalan tanıklık suçunun faili olabilmektedir. Bilirkişilerin yalan beyanda bulunmaları durumunda ise ‘gerçeğe aykırı beyanla bilirkişilik suçu’ işlenmiş olmaktadır. Mezkur suç adliyeye karşı suçlar arasında düzenlenmiş olup, mağdur konumunda devlet bulunmaktadır. Aleyhine tanıklık yapılan kişi de taraf itibariyle suçtan zarar görendir.
TCK m.272/1’e göre, hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan bir soruşturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapılması bu suçun temel şeklini oluşturmaktadır. İlgili düzenlemedeki soruşturma yalnızca Cumhuriyet Savcısının görevli olduğu adli soruşturma için geçerlidir. Tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul; adli kolluk, 4483 sayılı memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yargılanması hakkında kanun uyarınca ön incelemede görevlendirilen kişiler, hakemler, yabancı makamlardır. Bu suçu gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapmak fiili oluşturmaktadır. Buna göre, dava konusu olay hakkındaki bilgileri saklamak, gerçeğe aykırı beyanda bulunmak yahut gerçeği inkâr etmek suretiyle fiil unsuru gerçekleştirilebilir. Öte yandan, tanığın gerçeğe aykırı olarak yaptığı tanıklık her zaman yalan tanıklık suçunun oluşumuna sebebiyet vermez. Burada önemli olan tanığın olayı algıladığı gibi anlatmasıdır. Özetle tanığın algısı ile açıklamaları nazara alınır. Anlatımlar arası çelişki bulunduğu halde ise yalan tanıklık suçunun oluştuğuna kanıt olmamakta ve burada sanığın yalan söylediği tespit edilmeden hükümlülük kararı verilmemektedir.
Tanığın duyduğu veya gördüğü olaylar hakkında edindiği objektif bilgilerin yanında kişisel izlenimleri tanık beyanına dâhil değildir. Yani tanığın kendi değerlendirmeleri gerçeğe aykırı olsa da suçu meydana getirmez. Ayrıca, tanığın gördüğü her şeyi tam olarak anlatması gerekmektedir. Susma hali ise, saklanan konunun mahkeme için hükme etki edebilecek önemde ya da tartışmasız derecede önemli olması halinde bu suça vücut vermektedir.
Yalan tanıklık meydana geldikten sonra aleyhine tanıklık edilen kişi hakkında kamu davası açılmamış veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilmiş olunsa da, yalan tanıklık suçu oluşacaktır. Suçun oluşumu için yalan tanıklığın belirli bir zarara uğratması veya hükme etkili olması aranmamaktadır. Yargılamanın yanlış gerçekleşmesi suçun oluşması açısından yeterlidir. İlgili suçun oluşması için gerçeğe aykırı olarak yapılan tanıklığın dava sonucunu etkileme imkânına sahip olması gerekir. Tanık beyanları, dava konusu olaya ilişkin bilgiler ve kimliğe ilişkin bilgiler olmak üzere iki bölümden oluşur. Kimliğe ilişkin cevapların yalan olması halinde, kimlik beyanları teknik olarak tanık beyanına dâhil olmadığından suç oluşmaz. Bu suçun esasını dava konusu olaya ilişkin beyanlar oluşturmaktadır.
Suçun oluşması için kişinin bilerek isteyerek yalan tanıklık yapması gerekir. Yalan tanıklık suçu için yönlendiren kişiye iştirak hükümleri uygulanır. (kişi, müdafii yönlendirmesi hali)
Yalan tanıklık suçunun varlığının kabulü için kesin kanıtların bulunması gerekmektedir. Unutkanlık gibi nedenlerle tanık anlatımında meydana gelecek ayrıntılara ilişkin kısmi yanlışlar yalan tanıklık olarak nitelendirilemez. Yanılarak yahut bilmeyerek söylenen sözler ile yalan tanıklık suçunun unsurları oluşmamaktadır.Failin korkutma ve hile ile yalan tanıklıkta bulunması da bu suçun oluşumuna sebebiyet vermez.
İlgili suç TCK 272. Maddenin birinci fıkrasında düzenlenmiş olup, yaptırımı 4 aydan 1 yıla kadar hapis cezasıdır. Görevli mahkeme ise Asliye Ceza Mahkemesidir. Dava zaman aşımı süresi ise 8 yıldır. Resen soruşturulan ve kovuşturulan bu suçta şikayet şartı aranmamaktadır.