İrtikap suçu, TCK’nın ‘Kamu İdaresinin Güvenliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar’ başlığı altında, 250. maddede düzenlenmiştir. Bu suç ile korunmak istenen hukuksal yarar, kamu idaresinin dürüstlüğü ve güvenilirliği olmakla beraber bireylerin karar verme özgürlüğü de korunmak istenmiştir. İrtikap fail bakımından özgü bir suçtur ve yalnızca bir kamu görevlisi tarafından işlenebilmektedir. Suçun mağduru bakımından incelenecek olur ise; gerçek kişilerin hepsi, irtikap suçunun mağduru olabilir. Bahse konu suç ile bir yarar sağlanması hedeflenmektedir. Bu yarar, parayı veya failin ekonomik durumunda iyileşme neticesini doğuran her türlü edimi içerebilmektedir.
İrtikap suçu ile sağlanan yararın sonradan mağdura iade edilmesi halinde de suçun ortadan kalktığını söylememiz mümkün olmayacaktır. Fakat şunu da belirtmeliyiz ki kamu görevlisinin sağlamış olduğu yararın devlete ait olması halinde irtikap suçu değil, zimmet suçu oluşacaktır.
Türk Ceza Kanunu madde 250’ye göre, görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak sureti ile kendisine ya da bir başkasına fayda sağlanmasına veya bu hususta vaatte bulunulmasına bir kimseyi icbar eden kamu görevlisinin beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı belirtilmektedir. Dolayısıyla bu suçun maddi unsurlarından ilkinin ‘icbar’ eylemidir. İcbar, bir kimsenin, yani suçun mağdurunun gerçekte istediğinden farklı bir biçimde davranmaya zorlanması manasına gelmektedir. Kamu görevlisinin haksız bir fayda elde etmek için mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli, doğrudan ya da dolaylı zorlayıcı her hareketi icbar kavramı içerisine girmektedir. Kanunda yer alan hükme göre, mağdurun haklı bir işinin gerektiği gibi, hiç ya da en azından zamanında görülemeyeceği endişesiyle kendisini mecbur hissederek kamu görevlisine ya da yönlendirdiği kişiye menfaat temin etmiş olması durumunda icbarın varlığı kabul edilmektedir.
İlgili kanunun ikinci fıkrasında yer alan hükme göre ise kamu görevlisinin, görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak sureti ile gerçekleştirdiği hileli davranışlarla kendisine ya da bir başkasına yarar sağlanmasına bir kimseyi ikna etmesi halinde bu kamu görevlisi hakkında üç yıldan beş yıla kadar hapis cezasına mahkumiyet söz konusu olacaktır. Hükümden anlaşılacağı üzere irtikap suçunun bir diğer maddi unsuru ise ‘hileli davranışlarla ikna’ dır. Bu durumda da mağdurun aslında sağlaması gerekmeyen bir yararı sağlanması gerektiğine inandırılmasıdır. Yani mağdur, sağlamış olduğu yararın haksız olduğunu bilmemektedir. Dolayısıyla bu durum ikna suretiyle irtikap olarak da adlandırılmaktadır. Biraz önce belirtmiş olduğumu suçun, kişinin hatasından yararlanmak suretiyle işlenmesi halinde ise fail hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına mahkumiyet söz konusu olacaktır. Dolayısıyla bu suçun bir diğer maddi unsuru da ‘hatadan yararlanma’ dır. Bu halde mağdur, kendiliğinden kamu görevlisine fayda sağlamakta ve kamu görevlisi de bu faydanın sağlanmasının gerekmediğini bildiği halde bunu geri vermemektedir.
TCK m.250/4’te yer alan hükme göre, irtikap suçuna konu olan yararın değeri ve mağdurun ekonomik hali göz önünde tutularak fail hakkında hükmolunacak cezanın yarısına kadar indirilmesi mümkündür. TCK’da yer alan hükümden de anlaşılacağı üzere cezada indirim uygulanabilmesi için yararın değeri ve mağdurun ekonomik durumu birlikte göz önünde bulundurulacaktır. Yani bunlar, birbirlerinden bağımsız değerlendirilmeyecektir. Eklenen bu hükümle birlikte bazı hallerde fail hakkında hükmolunacak cezanın hafifletilmesi mümkün hale gelmiştir.
Eğer fail, birden fazla irtikap suçu işlemişse bu durumda Türk Ceza Kanunu madde 43 uygulama alanı bulabilecektir. Fakat eğer mağdur, sürekli olarak farklı kişiler olmuşsa bu durumda mağdur sayısına göre suçun oluştuğu sonucuna varmak daha doğru olacak ve fail buna göre cezalandırılacaktır. İrtikap suçuna iştirak de mümkündür. Lehine fayda vaadinde bulunulan ya da yarar sağlanmış olan üçüncü kişi icbar, hatadan yararlanma veya ikna aşamalarına katılmış olduğu takdirde irtikap suçuna iştirak etmiş olacaktır. Fakat bu durumda üçüncü kişi hakkında azmettiren veya yardım eden olarak sorumluluk söz konusu olacaktır. Burada önemli olan üçüncü kişinin iştirak iradesi ile hareket etmiş olmasıdır. Böyle bu kişi, Türk Ceza Kanunu madde 40/2 gereği özel sıfatı taşımadığından azmettiren ve yahut yardım eden olarak sorumlu tutulabilecektir.