Ceza muhakemesinin amaçlarından biri olan maddi gerçeği ortaya çıkarmak amacıyla faile insanlık onuru ile bağdaşmayacak herhangi bir işlem gerçekleştirilemez. Örneğin işkenceye tabi tutulamaz, iradesi başka herhangi bir suretle sakatlanamaz. İfade ve sorguda yasak usuller CMK madde 148’de düzenlenmiştir. İlgili madde gereğince şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyecek şekilde kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz. Kanuna aykırı bir yarar vaat edilemez. Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak kullanılamaz. Müdafi hazır bulunmaksızın kolluk tarafından alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz. Şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında, bu işlem ancak Cumhuriyet savcısı tarafından yapılabilir. Yasak usullerden kastedilen hukuka aykırı delilden farklı olup, yasak usuller hukuka aykırılıktan önce gelir. Bir başka anlatımla yasak usul ile elde edilen delil hukuka aykırıdır. Bu sebeple hukuka aykırı olarak elde edilen deliller CMK m. 217 ve m. 289 gereğince hükme esas alınamaz.
İfade alma, şüphelinin kolluk görevlileri veya Cumhuriyet savcısı tarafından soruşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini, sorgu ise şüpheli veya sanığın hâkim veya mahkeme tarafından soruşturma veya kovuşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini ifade etmektedir.
İşkence, mağdur üzerinde gerçekleştirilen eylemin sistematik şekilde belirli ağırlığa ulaşmasıdır. İşkence suçunun oluşması bakımından mutlaka mağdurun bedenine doğrudan veya dolaylı olarak etki eden bir hareket gerçekleştirilmesi zorunlu olmayıp, akıl ve ruh sağlığı bakımından mağdurda ıstıraba yol açan hareketler de işkence kapsamında değerlendirilir. Şüpheliyi onun istemediği şekilde konuşmaya zorlanması maksadıyla kendisine katı, sıvı, gaz, iğne ya da tablet şeklinde ilaç verilmesi ve bunun yanında kendisine uyuşturucu ya da alkol verilmesi ifade ve sorguda yasak yöntemdir. Aldatma, şüpheli ya da sanığın hür iradesinin sakatlanmak suretiyle ihlal edilip edilmediği hususunu ilgilendirir. Şüpheliye yakalanan diğer şüphelilerin suçu itiraf ettiği, kendisinin de itiraf ettiğinin söylenmesi aldatma olarak değerlendirilmelidir. Cebir kişi bedeni üzerinde fiziki olarak şiddet uygulanmasıdır ve maddi niteliktedir. Manevi nitelikli olan tehdit ise mağdura yönelik olarak mağdurun iç huzurunu bozacak nitelikte ve objektif olarak korkutucu etkiye sahip bir eylemi gerçekleştirilmesini ifade eder. Her iki yöntemde ifade ve sorguda yasak olup bu şekilde alınmış olan beyan hükme esas alınamaz.
Dolayısıyla anlatılan hususlar ifade ve sorguda yasak usuller olup bu yöntemlerden herhangi biri ile elde edilmiş beyanlar hukuka aykırı olacağından hükme de esas alınamaz.
Nitekim Yargıtay ‘Türkiye Cumhuriyeti Anayasası´nın 38/6 maddesi uyarınca Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez hükmü ile 5271 sayılı CMK.nun 148/. ve 5. fıkralarında yer alan Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz ve şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında, bu işlem ancak Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılabilir, hükümlerine aykırı şekilde sanığın başkaca kesin, yeterli, inandırıcı ve hukuki kanıtlarla desteklenmeyen kolluk anlatımının hükme esas alınarak sanığın atılı suçlardan beraatı yerine yazılı şekilde cezalandırılmasına karar verilmesi kanuna aykırıdır.’ diyerek bu hususu açık bir şekilde ortaya koymuştur.