Kısa sürede tüm dünyaya yayılan korona virüs salgını, küresel ticaret hayatını tahmin edilenden çok daha büyük oranda etkilemiş, sözleşmelerden doğan yükümlülüklerin yerine getirilememesi, temerrüt, aşırı ifa güçlüğü, sözleşmede kararlaştırılan amacın boşa çıkması gibi etkilere yol açmıştır.
Öncelikle ifa önündeki engelin gelecekte de ortadan kalkmayacak nitelikte olduğu durumlarda sürekli bir imkansızlık halinden bahsedilir. TBK 136. Madde hükmü gereği kalıcı imkansızlık ve bu nedenle borcun sona ermesi gündeme gelecektir. Ancak korona virüs salgınının özellikle kira akdi gibi sürekli edimli sözleşmeler bakımından geçici imkansızlığa yol açması muhtemeldir. İmkansızlığın türünün her sözleşme açısından ayrıca değerlendirilmesi gerekmekle birlikte, halihazırda söz konusu salgının karantina vb. tedbirlerin geçici nitelikte olduğu bilinmektedir. Geçici imkansızlık kural olarak borcu sona erdirmez, ancak geç ifa nedeniyle kusursuz borçlu temerrüdü söz konusu olabilecektir. Bu durumda, somut olayın şartlarına göre dürüstlük kuralı çerçevesinde bir değerlendirme yapılmalı, karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde TBK m. 136’nın uygulanamadığı durumlarda temerrüt hükümlerine göre sözleşmeden dönme yahut işlem temelinin çökmesine dayanarak TBK m. 138 uyarınca sözleşmenin sona erdirilmesi veya aşırı ifa güçlüğü nedeniyle uyarlanması söz konusu olacaktır.
Kira sözleşmeleri bakımından geçici ifa imkansızlığı incelenecek olursa; kira sözleşmelerinin sürekli edimli sözleşmeler olması itibariyle burada doğacak olan geçici imkansızlık devam eden süre bakımından geçerli olacaktır. İçişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan genelgeler ile faaliyeti geçici olarak durdurulan işyerlerinin kira sözleşmeleri bakımından geçici ifa imkansızlığının söz konusu olması nedeniyle hangi hükümlerin uygulanacağı hususu tartışma konusu olmuştur.
Öncelikle sözleşmede mücbir sebep halinde kira ilişkisinin akıbeti hakkında bir düzenleme mevcut ise, ahde vefa ilkesi gereği tarafların anılan düzenlemeye göre hareket etmesi doğru olacaktır. Böyle bir düzenlemenin bulunmaması durumunda geçici imkansızlık söz konusu olduğundan, sözleşmeye tahammül süresinin beklenmesi ve TBK m.138 uyarınca değişen şartlar nedeniyle uyarlama talep edilmesi mümkündür. Ancak burada kira sözleşmesinin süresi ve amacı önem taşımaktadır. Eğer salgın nedeniyle ortaya çıkan geçici imkansızlık, örneğin sezonluk kiralamalarda olduğu gibi, kira sözleşmesinden beklenen menfaati tamamen ortadan kaldırıyor ise, ifa imkânsızlığının geçici olarak nitelendirilmesi ve buna bağlı olarak bekleme ya da uyarlama yoluna gidilmesi mümkün değildir. Bu durumda borçlunun kusurlu olmadığı imkansızlık haline dayanılarak sözleşmenin sona ermesi veya amacın boşa çıkması veya işlem temelinin çökmesi nedeniyle sözleşmenin sona erdirilmesi söz konusu olacaktır.
Ancak korona virüs salgını nedeniyle 7226 Sayılı Kanun’un iş yeri kiralarına ilişkin geçici 2. maddesi uyarınca 01/03/2020 tarihinden 30/06/2020 tarihine kadar işleyecek iş yeri kira bedelinin ödenememesinin kira sözleşmesinin feshi ve tahliye sebebini oluşturmayacağı hüküm altına alınmıştır. Düzenleme yalnızca fesih ve tahliye engeli getirmektedir. Dolayısıyla, temerrüdün gerçekleştiği, kira borcunun devam ettiği ve temerrüt faizinin işlediği unutulmamalıdır.
Korona virüs salgınının bazı sözleşmelerin tamamen ortadan kaldırılması yönünde etki doğurmadığı hallerde, imkansızlık nedeniyle borç sona ermez fakat TBK m. 138 uyarınca aşırı ifa güçlüğü nedeniyle mahkemeden sözleşmenin uyarlanmasının talep edilmesi mümkündür.
Sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması bazı şartlara bağlanmıştır.
-Öncelikle sözleşmenin yapıldığı sırada, taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum ortaya çıkmış olmalıdır. Sözleşme yapıldığı sırada mevcut olan şartların önemli ölçüde değişmesi ve taraflardan biri için katlanılamaz şekilde bozulan edimler arası denge sözleşmenin ihlaline neden olmalıdır ve bu durum borçludan kaynaklanmamalıdır. Edimler arası dengenin bozulması ve ifa güçlüğünün belli bir ağırlığa ulaşmasının gerekip gerekmediği noktasında; Yargıtay sözleşmeye müdahale edilebilmesi için edimler arasındaki dengenin aşırı şekilde bozulmasını ve bu durumun borçlunun yıkımına neden olacak ağırlıkta olması gerektiği kanaatindedir. Yine edimler arasındaki denge ilişkisinin hakkın kötüye kullanılması oluşturacak şekilde bozulması halinde sözleşmeye müdahale imkanı bulunduğunu kabul etmektedir. Meydana gelen dengesizlikte açık bir orantısızlık söz konusu olmalıdır.
-Uyarlama için şartların değişeceğinin öngörülemez nitelikte olması gerekir. Burada önemli olan salgının ülkemizde görülüp görülmeyeceğinin önceden bilinmesi değil, sonuçlarının öngörülebilir olup olmadığı önem taşımaktadır. Öngörülemezlik, sözleşmeden doğan rizikoyu aşan bir durumu ifade eder. Esas kriter, hayatın olağan akışına göre makul bir insanın öngörebileceği veya öngörmesi gereken değişikliklerden daha ağır bir durumla karşılaşılmasıdır. Ayrıca öngörülemezliğin tespitinde sözleşmenin konusu, süresi, sözleşmenin yapıldığı an da önemlidir.
-Yine sözleşmenin hakim tarafından uyarlanması yoluna gidilebilmesi için sözleşmede ve kanunda bu konuda bir hüküm bulunmaması gerekir. Sözleşmenin tarafları, denge bozulması ve ifa güçlüğü haline, sözleşmenin hangi tarafının katlanacağına önceden karar vermiş ise, sözleşmedeki bu uyarlama kayıtları dikkate alınır. Ancak sözleşmedeki uyarlama kayıtları emredici hükümlere, ahlaka, kamu düzenine aykırı olmamalı, kişilik haklarını ihlal etmemeli ve imkansız olmamalıdır. Taraflar sözleşme ile riskin tamamına bir tarafın katlanması yönünde karar verebilir. Ancak korona virüs salgını gibi sosyal bir felaket durumunda tüm riskin bir tarafta kalması adil olmayacağından sözleşmenin bütünü ve konusu dikkate alınarak somut olaya göre değerlendirmek gerekir. Hakim sözleşmedeki uyarlama kaydının tespit etmek, açık olmadığı hallerde yorumlama ve tamamlama yoluyla sözleşmeyi uyarlamak durumundadır.
Taraflar sözleşme sürerken veya beklenmeyen hal ortaya çıktıktan sonra da uyarlama için anlaşabilirler ve her iki tarafı da tatmin edecek bir çözüm yolu bulabilirler.
-Uyarlamanın önemli bir diğer şartı ise edimin ifa edilmemiş veya ihtirazi kayıt ile ifa edilmiş olmasıdır. Zira edim ifa edilmiş ise borç sona erer ve şartları oluşmuş olsa dahi ifayı yerine getirebilme gücüne sahip olan tarafın artık uyarlama talep etmesi söz konusu olamayacaktır.
Aranan şartları taşımayan uyarlama talepleri için hakim aynen ifaya karar verir. Uyarlama kriterlerinin somut olayda gerçekleştiği tespit edilirse, sözleşmeyi sona erdirebilir veya ifa güçlüğüne düşen tarafın edim yükümünü değiştirir. İfayı güçleştiren duruma katlanma oranı her iki tarafa paylaştırılır. Bu kapsamda sözleşmenin süresinde veya içeriğinde değişiklik yapabilir. Ancak sözleşme özgürlüğü ilkesi uyarınca başlangıçta da edimler arasında dengesizlik varsa, sonradan hakimin müdahalesi ile bu dengesizliği ağırlaştıracak ya da hafifletecek şekilde değişiklik yapılmamalı ve taraf iradelerine bağlı kalınmalıdır.
Son olarak mücbir sebep ve değişen şartlara uyarlama hakkında taraflar için tatmin edici hüküm barındırmayan sözleşmeler bakımından, tarafların durumu iyi niyetle müzakere etmeleri ve fesih veya uyarlamaya ilişkin olarak sözleşmenin eki ve ayrılmaz parçası niteliğinde ek protokoller düzenleyerek risk paylaşımını iradeleri doğrultusunda çözümlemeleri en sağlıklı yol olacaktır.