Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgın hastalığının ülkemizde de görülmeye başlaması ile hükümet tarafından salgının önlenmesi ve durdurulması için tedbirler alınmaya başlamıştır. Alınan tedbirler kapsamında birçok iş yeri faaliyetlerine son vermek durumunda kalmış ve bu durum gerek işçiler gerekse işverenler açısından ciddi ekonomik sıkıntılara yol açmıştır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, söz konusu salgın, 4857 Sayılı İş Kanunu kapsamında zorlayıcı neden olarak nitelendirilebilir. Sözleşme yapılırken öngörülemeyen, sözleşmenin ifasında imkansızlığa yol açan zorlayıcı durumların ortaya çıkması halinde, İş Kanunu 24 ve 25. Maddelerinde yer alan fesih hakkı gündeme gelecektir. Ancak ifa imkansızlığının 1 haftaya kadar olması durumunda fesih hakkı doğmayacak ve işçinin bir hafta boyunca 40. Maddede yer alan yarım günlük ücret ödeme yükümlülüğü devam edecektir.
Ancak zorlayıcı sebebin genel itibariyle bir salgın hastalık nedeniyle ortaya çıkması, doğrudan tüm iş sözleşmeleri üzerinde aynı etkiyi doğurduğu anlamına gelmemektedir. Bu noktada, her bir iş yeri veya sektör özelinde, özellikle devlet tarafından alınan tedbirlerin de dikkate alınarak değerlendirme yapılması faydalı olacaktır.
Herhangi bir idari karar bulunmaksızın Sağlık Bakanlığı ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının tavsiye niteliğindeki kararlara uyarak işverenin işyerini geçici olarak kapatması halinde; işverenin işçilere ücret ödeme borcu devam eder. Zira işveren zorlayıcı neden bulunmaksızın kendi inisiyatifi ile iş yerini kapatmıştır. Yalnızca fiilen çalışmaya bağlı olarak hak kazanılan prim yol yemek gibi yan giderleri ödeme zorunluluğu ortadan kalkar.
Sokağa çıkması devlet tarafından yasaklanan altmış beş yaş üstü- yirmi yaş altı bireyler ve yaş ayırt edilmeksizin kronik hastalığı bulunan bireyler için, 1 haftalık sürenin dolmasının akabinde, zorlayıcı sebep oluşacak ve iş sözleşmesi askıda kalacak, ücret ödeme ve iş görme yükümlülükleri askı hâli nedeniyle karşılıklı olarak geçici bir süre için duracaktır. Yine aynı şekilde hükümet tarafından geçici süreyle faaliyet dışı bırakılarak kuaförler, lokantalar, eğlence yerleri vb iş yerlerinde çalışan işçiler için de aynı durum geçerlidir.
Bunun yanında iş sözleşmelerini devam ettirmek isteyen, ancak bu isteğini salgın hastalığın ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerinden asgari düzeyde etkilenerek gerçekleştirmek isteyen işverenler İş Kanunu çerçevesinde çözüm yolları aramaya başlamıştır. Bu bağlamda işçilerin henüz kullanmadıkları birikmiş yıllık ücretli izinlerinin kullandırılması bir çözüm yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır. İşveren yönetim hakkı kapsamında yıllık iznin kullandırılacağı zaman üzerinde tasarrufta bulunabilecektir.
Yıllık ücretli iznin kullandırılması dışında zorlayıcı sebep nedeniyle ücretsiz izne çıkarma seçeneği de gündeme gelmektedir. Öncelikli belirtmek gerekir ki İş Hukukunda ücretli izin esas, ücretsiz izin istisnadır. Ücretsiz izinde iş sözleşmesi askıda sayılır ve bu süre zarfında işçi iş görme, işveren de ücret ödeme borcunu yerine getirmez. Ücretsiz izin teklifi işverenden gelmişse bu durum çalışma koşullarında esaslı değişiklik sayılacağından, İş Kanunun 22. maddesi uyarınca işverenin ücretsiz izin teklifini işçiye yazılı olarak bildirmesi, işçinin de bu teklifi altı iş günü içinde yazılı olarak kabul etmesi gerekir. Dolayısıyla işçi kabul etmediği sürece işveren tek taraflı olarak işçiyi ücretsiz izne ayıramaz. İşçinin kabul etmediği halde işveren tarafından ücretsiz izne çıkartıldığı durumlar işçi açısından haklı fesih sebebi sayılır. Ücretsiz izne ayrılan işçi bu süre zarfında işsizlik ödeneği veya kısa çalışma ödeneği de alamamaktadır. Taraflarca bu askı durumu bir süreye bağlanmamış yahut bağlanmış süre geçici makul süreyi aşıyorsa, işçiler makul bir süre bekledikten sonra sürenin sonunda iş akitlerini haklı olarak feshedip tüm işçilik alacaklarını talep edebilecektir.