Bir kimsenin işlediği suç nedeniyle cezalandırılabilmesi için suçu işlediği tarihte ve yerde o suça ilişkin kusur yeteneğinin mevcut olması gerekir. Tam bir ceza ehliyetinden söz edebilmek için isnat yeteneğinin iki unsurunun bir arada bulunması gerekmektedir. Bunlardan ilki algılama yeteneği, ikincisi davranışlarını yönlendirme yeteneğidir. Kişinin işlediği fiilin anlam ve sonuçlarını kavrayabilme yeteneği bulunmalı, eyleminin anlam ve sonuçlarını anlayan kişinin ise bu algılama doğrultusunda hareketlerini yönlendirme yeteneği var olmalıdır. Dolayısıyla suç işleyen bir kimsenin algılama ve irade yeteneklerinden birinin bile bulunmaması halinde ceza ehliyetinin olmadığı kabul edilir. Bu kişiler işledikleri suç nedeniyle cezalandırılamazlar ancak haklarında akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir Tam ceza ehliyetine sahip olabilmek için algılama ve irade yeteneklerinin her ikisinin kişide bulunması gerekir ve bu kişiler tam olarak işledikleri suçun cezası ile cezalandırılırlar. Suç teşkil eden bir fiil işleyen kişinin algılama ve irade yeteneklerinde azalma olması halinde cezai ehliyetinin eksik olduğu kabul edilir. Cezai ehliyeti eksik olanlar hakkında ceza indirimi uygulanır veya hükmedilen hapis cezası güvenlik tedbirine çevrilir.
Akıl hastalığı veya zayıflığının, kusur yeteneğini ortadan kaldıran veya zayıflatan sebeplerden olması sebebiyle bu hususta en ufak kuşku oluşması durumunda mahkeme tarafından konu bilimsel bir şekilde araştırılmalıdır. Mahkeme yaptığı araştırma neticesinde sanığın akıl hastalığı veya akıl zayıflığının suçu işlediği andaki algılama ve irade yetenekleri üzerindeki etkisini de bilimsel olarak ortaya koymalıdır.
Şizofreni, manik atak, kleptomani, zeka geriliği, alkol bağımlılığı, anti-sosyal kişilik bozukluğu, uyuşturucu madde bağımlılığı, epilepsi hastalığı, bipolar duygulanım bozukluğu, paranoya, obsesif kompulsif kişilik bozukluğu gibi hastalıklar uygulamada kusur yeteneğini azaltan yahut ortadan kaldıran hastalıklar olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada önemle belirtilmelidir ki bahsedilen tüm bu hastalıkların, suçun işlendiği tarihte failin algılama ve davranışları yönlendirme yeteneği üzerinde etkisi olmalıdır. Alkol ve uyuşturucu bağımlılığına ilişkin olarak da kişinin kendi iradesi ile aldığı uyuşturucu ve alkol etkisi altında suç işlemesi halinde ceza ehliyeti tam olarak kabul edilir ve işlediği fiilden tam olarak sorumlu olur.
5237 sayılı TCK m.32’de akıl hastalığının ve akıl zayıflığının cezai ehliyet üzerindeki etkisini şu şekilde düzenlenmiştir:
Madde 32 : ‘Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur.
Birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi beş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir. Mahkum olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.’
Mahkemenin akıl hastalığı ve zayıflığı konusunda yapacağı araştırmada Devlet hastanelerinden alınan heyet raporları veya tek hekim raporları sanığın ceza ehliyetini tespit etmede ölçü olarak kabul edilemez. Ancak, böyle raporların varlığı halinde, sanığın cezai ehliyetinin olup olmadığının araştırılması hukuki bir zorunluluktur. Tam teşekküllü ruh ve sinir hastalıkları hastanesinden alınan heyet raporu ceza ehliyetinin tespitinde bilimsel ölçüt olarak kabul edilmektedir. Yine Adli Tıp Kurumu İhtisas Daireleri de cezai ehliyet konusunda rapor verme yetkisine sahiptir.
Ruh ve sinir hastalıkları hastanesinden alınan heyet raporu ile adli tıp ihtisas dairesinin heyet raporu arasında çelişki ortaya çıkması halinde, çelişkinin giderilmesi için Adli Tıp Kurumu Kanununun 15/f. maddesi uyarınca Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan rapor alınmalıdır.
Mahkeme, bazı durumlarda yargılanan kişinin gözlem altına alınarak cezai ehliyetinin tespitine karar verebilir. Gözlem altına alma, yalnızca cezai ehliyetin tespiti amacıyla Ceza Muhakemesi 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu madde 74’te gözlem altına alınma düzenlenmiştir.
Madde 74: ‘Fiili işlediği yolunda kuvvetli şüpheler bulunan şüpheli veya sanığın akıl hastası olup olmadığını, akıl hastası ise ne zamandan beri hasta olduğunu ve bunun, kişinin davranışları üzerindeki etkilerini saptamak için; uzman hekimin önerisi üzerine, Cumhuriyet savcısının ve müdafiin dinlenmesinden sonra resmi bir sağlık kurumunda gözlem altına alınmasına, soruşturma evresinde sulh ceza hakimi, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından karar verilebilir.
Şüpheli veya sanığın müdafii yoksa hakim veya mahkemenin istemi üzerine, baro tarafından bir müdafi görevlendirilir.
Gözlem süresi üç haftayı geçemez. Bu sürenin yetmeyeceği anlaşılırsa resmi sağlık kurumunun istemi üzerine, her seferinde üç haftayı geçmemek üzere ek süreler verilebilir; ancak sürelerin toplamı üç ayı geçemez.
Gözlem altına alınma kararına karşı itiraz yoluna gidilebilir; itiraz, kararın yerine getirilmesini durdurur.
Bu madde hükmü, 223 üncü maddenin sekizinci fıkrası gereğince yargılamanın durması kararı verilmesi gereken hallerde de uygulanır.’